Prof. Dr. Mesut Yeğen bir yılı değerlendirdi: Erdoğan, sürecin devam etmesine de bitmesine de hazır
Prof. Dr. Mesut Yeğen bir yılı değerlendirdi: Erdoğan, sürecin devam etmesine de bitmesine de hazır
1.10.202507:58
Haber Merkezi
82

Meclisin açılmasıyla birlikte 1 Ekim 2024'te başlayan sürecin bugün tam birinci yılı, Prof. Dr. Mesut Yeğen, Evrensel gazetesine bir yılı değerlendirerek, "Erdoğan sürecin devam etmesine de bitmesine de hazır” dedi.

Meclisin yeni yasama yılı başlarken, geçen sene tam bugün 1 Ekim 2024’te MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin Meclis açılışında DEM Parti’lilerin elini sıkmasıyla başlayan yeni süreçte bir yıl doldu. PKK’nin silahsızlanma ve fesih adımları atmasına rağmen süreç kapsamında yalnızca Mecliste komisyonun kurulması ve adım atılmaması, iktidarın sınırlı hamlelerle yetinmesi tartışma yaratırken, sürecin karakteri ve geleceği merak ediliyor. Prof. Dr. Mesut Yeğen, bir senedeki değişimi, süreci önceki çözüm girişimlerinden ayıran farkları, iktidarın neden temkinli davrandığını ve Rojava’daki gelişmelerin olası etkilerini anlattı. Yeğen, “Erdoğan sürecin devam etmesine de bitmesine de hazır” dedi.

1 Ekim’de  MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Parti’lilerin elini sıkmasıyla başlayan sürecin, önceki çözüm süreçlerinden, özellikle de 2013-2015 sürecinden ayıran en temel özellikleri neler? Bu açıdan nasıl bir karakter taşıyor?

Çok fark var iki dönem arasında. Öncelikle, 2013-15 döneminde de başta Rojava meselesi olmak üzere dış faktörler sürecin başlamasında etkili olmuştu ama bu kez neredeyse esas olarak dış faktörlerden dolayı başladı süreç. Hamas’ın İsrail saldırısının ardından yaşananlar şunu gösterdi: Kürtlerle meskun Irak ve Suriye gibi ülkeler başta olmak üzere Orta Doğu siyasetinin şekillenmesinde İran sahneden çekilirken İsrail başat aktör haline geldi. Türkiye açısından bu durum, Irak ve Suriye Kürtlerini birlikte kontrol edebildiği iyi bir partneri kaybedip, Kürtleri destekleyebilecek ve Türkiye ile çatışmaktan sakınmayacak İsrail’le baş başa kalmak manasına geliyordu. Bugünkü sürecin arka planında esas olarak bu dış faktör var. Türkiye büyük risklere açık bu yeni dönemde Kürtlerle çatışma halinde kalmak istemediği için bugünkü süreç başladı. İkinci bir fark, yöntem ya da tarzla ilgili. Geçen defakinden farklı olarak bugün “önce müzakere sonra örgütün fesih ve silahsızlanması” değil, “önce fesih ve silahsızlanma sonra müzakere” yöntemi benimsenmiş görünüyor.

Üçüncü bir fark, aktörler ve pozisyonlarıyla ilgili. Önceki sürecin sert muhalifi MHP ve mutedil muhalifi CHP bugün süreci destekliyor. Kurumsal aktör düzeyinde küçük bir milliyetçi grup haricinde bugün sürecin neredeyse muhalifi yok. Son olarak, kamuoyu dahli açısından da bir fark var iki süreç arasında. Sürece destek, önceki dönemde olduğu gibi bugün de yüksek olmakla beraber sürece güven ve inanç, süreçten duyulan heyecan bu kez yüksek değil. İlk elde aklıma gelen farklar bunlar.

"Süreçten vazgeçebilecek manevrayı yapabilecek kadar alanı olsun istiyor"

Üzerinden geçen bir yılda PKK’nin kendini feshetmesi ve silah bırakma gibi gelişmeler yaşanmakla birlikte iktidarın, Meclis komisyonunun kurulması dışında adım atmaması eleştiriliyor, bunun da güven duygusunu zedelediği belirtiliyor. Bu adımların atılmamasına sizin değerlendirmeniz ne? İktidar neden bundan imtina ediyor?

İki esas sebebi var görünüyor. İlki Suriye’yle, ikincisi iç siyasetle ilgili. İlk olarak, iktidar SDG’nin ve Rojava’nın Suriye sistemindeki yerinin Türkiye’nin sindirebileceği bir çerçevede kalıp kalmayacağından emin olmak, süreci de bu çerçeveyi kavi kılmak için kullanmak istiyor. SDG federal Suriye gibi Türkiye’nin sindirebileceği çerçevenin dışına çıkan bir fiili durum yaratacak olursa, iktidar süreci askıya almak ya da süreci ve tabii ki Öcalan’ı SDG’yi çerçeve içine çekecek bir kaldıraç olarak kullanmak istiyor olabilir. İkinci olarak da Erdoğan kendi akıbeti üzerindeki etkisinden henüz emin olmadığından süreç gecikiyor olabilir. Gelişmeler iktidarda kalmasına katkıda bulunmak yerine muhalefeti güçlendirecek şekilde ilerlerse, Erdoğan süreçten vazgeçebilecek manevrayı yapabilecek kadar alanı olsun istiyor olabilir.

 

Prof. Dr. Mesut Yeğen | Fotoğraf: Evrensel

 

"Bu aşamada çözümden ziyade fesih ve silahsızlanmadan söz edebiliriz ancak"

Komisyon Başkanı Numan Kurtulmuş, dinlemelerin artık sonlanacağını, yasal süreç aşamasına geçileceğini söyledi. Sürece özel yasalar hazırlanması (Mehmet Uçum’un değimiyle geçiş dönemi yasaları) MHP tarafından da bir süredir dillendiriliyor. Konuyla ilgili iktidar cephesinden gelen açıklamalara bakınca ve geçen bir yıldaki gelişmelere bakınca sizce iktidar nasıl bir çözüm tahayyül ediyor?

Bu aşamada genel bir çözümden, Kürt meselesinin genel çözümünden ziyade fesih ve silahsızlanma meselesinin hallinden söz edebiliriz ancak. Burada da anlaşılan şu: 2025 sonuna kadar ülke dışındaki PKK’lilerin eve dönmesini, cezaevindeki militanların ve siyasilerin salıverilmesini mümkün kılacak düzenlemeler yapılacak ve bunun karşılığında da PKK’nin feshi ve silahsızlanması tamamlanmış olacak. Kürt meselesinin genel çözümüne dair adımlar bunlardan sonra oluşacak yeni siyasi atmosferde ele alınacak görünüyor. Burada kritik soru şu: Kürt meselesinin genel çözümüne dair adımlar atılmadan fesih ve silahsızlanma gerçekleşse bile PKK militanlarının ‘entegrasyonu’ denilen süreç başlayabilir, fesih ve silahsızlanmadan arzu edilen sonuç elde edilebilir mi? Bu sorunun cevabı şimdilik belirsiz görünüyor.

"CHP’yi hırpalamak, sürecin devamından daha önemli olabilir"

Geçen sene 1 Ekim’de CHP’nin normalleşme kapsamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı Meclis açılışında ayakta karşılaması tartışmalara sebep olmuştu. Ancak bu sene ise CHP açılışı protesto ederek katılmayacağını, 19 Mart’ta normalleşmenin bittiğini söyledi. Normalleşmeden bu yana süreçte 1 senede neler oldu? Nasıl bir değişim yaşandı?

CHP’nin 1 Ekim’de alacağını açıkladığı tutumu haklılaştıran şeyler yaşandı. Malum 19 Mart’tan beridir başta CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı Ekrem İmamoğlu olmak üzere yirmiye yakın CHP’li belediye başkanı tutuklandı ya da görevden alındı ve parti üzerindeki yargı tacizi bütün hızıyla devam ediyor. Bir açıdan baktığımızda bütün bu yapılanların anlamı çok açık: Erdoğan seçimlerde kaybedeceğini bildiği rakibini ve partisini yargı yoluyla oyundan düşürmek istiyor. Bu açık olmakla beraber süreçle birlikte düşünüldüğünde bütün bu yapılanların ikinci bir anlamı daha var: Erdoğan süreçle birlikte oluşan yeni siyasi atmosferi rakibini oyundan düşürmek için basamak olarak kullanıyor.

Kürtlerin süreci muhafaza etmek adına çekildikleri sükuneti fırsat bilip CHP’yi hırpalamaya girişmiş görünüyor Erdoğan. CHP’yi hırpalamanın süreci sürdürmeyi zorlaştırabileceğini bildiği ve herkes tarafından bu yönde uyarıldığı halde bildiğinden vazgeçmemesi birkaç şeye birden işaret ediyor: İlk olarak, belliki rakibini oyundan düşürebilmek süreç kadar, belki süreçten daha önemli Erdoğan için. İkincisi, Erdoğan muhtemelen hırpaladığı CHP’nin sürece verdiği desteği geri çekmesini ve bu yolla Kürtlerle CHP arasında 2019 sonrasında oluşan yakınlaşmanın bozulmasını bekliyor. Üçüncüsü, Erdoğan her ne olursa olsun sürecin devam edeceğinden emin ya da sürecin devam etmemesine hazır olsa gerek.

"Süreç daha fazla Türkiye içi bir karakter kazanabilir"

Süreci etkileyecek bir diğer güçlü dinamik Rojava. Rojava’nın statüsünün belirsizliğinin Türkiye’nin sürecine olası yansımalarıyla ilgili neler söylersiniz? DEM Parti Eş Başkanı Tuncer Bakırhan son olarak yaptığı açıklamada “Suriye’deki mesele Türkiye’deki tartışılan bu çözüm sürecinin önüne set olarak konulmamalıdır, bu süreci zedeleyecektir. Suriye’deki mesele Suriye’deki dinamikleri bağlıyor. Bu süreci başarıya ulaştırabilirsek, burası Suriye’ye de model olabilir” dedi ama bu ne kadar mümkün?

Önünde sonunda Bakırhan’ın söylediğine yakın bir yere geleceğimizi düşünüyorum. İki sebeple: İlkin, yakın dönemde yaşananlar, özellikle de işleyebilecek görünen bir Gazze planının ortaya çıkması ve İsrail ‘le Suriye arasında bir güvenlik anlaşmasının imzalanacak görünmesi gibi gelişmeler, Suriye’de SDG’yi rejimle yakınlaşmaya sevk edecek, bu yakınlaşma da Türkiye’nin Rojava endişesinin azalmasına yol açacak görünüyor. Bu olursa, süreç ve Rojava bir diğerinden özerkleşebilir. Öte yandan, burada tersi bir risk olduğunu da görmek gerekir. SDG’yi rejimle yakınlaşmaya zorlayacak görünen bu yakın dönem gelişmeleri, rejim ve Türkiye bir fırsata çevirmek ve SDG’yi kabul edemeyeceği bir pozisyona iteklerse Suriye’de çatışmalar yeniden başlayabilir ve dolayısıyla tam tersi bir sonuç ortaya çıkabilir. İkinci olarak, Türkiye bir başına Rojava faktöründen dolayı süreci heba etmeyecektir diye düşünüyorum. Hem PKK’nin silahsızlanması ve feshi sürecinde buraya kadar gelmişken dönmek istenmeyeceğinden hem de bölgede oluşan yeni durumda Kürtlerle çatışma durumuna geçmek riski alınmak istenmeyeceğinden, bir süre sonra süreç ve Rojava bağlantısı zayıflar ve süreç daha fazla Türkiye içi bir karakter kazanır diye düşünüyorum.


Editör: N. Cingirt
Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Bursa'da planlı su kesintisi uygulanacak
Çevre - Ekoloji
1.10.2025
Bursa'da planlı su kesintisi uygulanacak